Seni tanıdığımdan beri büyük bir varlık içinde hissettiğim
bir yokluğun silik ayak izlerini takip ediyorum. Sana dokunamadığım zamanlar
ılık bir bahar sonu esintisi kesik kesik yol gösteriyor, göz kapaklarımdan
sakallarıma kesik kesik sürtetek zifiri karanlıkta yol bulmamı sağlıyor. Tıpkı
annenin yeni doğmuş evladına dokunuşu gibi; şefkat kokan, kapalı gözlerle ilk
yolculuğuna çıkmasına yardımcı olan. Teninin kokusunu alamadığım zamanlar yazın
kavuşma heyecanı esanslı kokusu vermiş olduğum tüm kararlarımı birleştiriyor,
zor kararlarıma kesişen her yolda doğru yönde yönlendirmeyi başarabiliyor.
Tıpkı sana karşı attığım ilk adımlarımda her düşüşümde elimden tuttuğun gibi;
sabrın atılan adımlarla değil atılamayan adımlarla güçlendirdiğini hatırlatan,
adımları güçlendiren şeyin umudumuz olduğunu anlatan.
Güzel olduğu kadar garipti her şey.
Sonunu bilmediğimiz bir yolda son sürat gidiyor gibiydik, ellerimiz bir. Zamana
dokunabilecek kadar hızlıydık. İstediğimiz yerde, istediğimiz an
bulunabileceğimizi bilmemize rağmen önümüze çıkacak düz bir duvara aldırmaz
gibiydik. En azından ben öyleydim. Annem hep düz bir duvara toslayacağımı
söyler, her söyleyişinde de aklıma sen gelirsin. Seninle yol alacağımı
düşünürken tosladığım duvarın sen olduğunu anlamam 8 ayımı aldı. Ne kırgındım
sana, ne de kızgın. Beni bulduğun zaman içinde olduğum amaçsızlık ve boşlukta
kaybolmuşluk duygusu o kadar farklı ki artık. Ümidim azaldıkça kelimelerim
azalıyor, tat alamıyorum, içten içe ölüyorum. Yanlış anlama sakın, gelmeyeceğini
biliyordum fakat bana bir cevap borçlu olduğunu anlamayacak kadar
uzaklaştığını bilmiyordum. Senin canın sağolsun, iyi ki doğmuşsun.