28 Ağustos 2013 Çarşamba

Bir tek camel soft'un ve camel black'in değerinden fazla verilmiş dolumsuz gaz haznesi bulunan çakmakla yakılmasıyla başladı, ilk göz ağrısının ilk kelimesini sarfedişinden sonraki gözlerde okunan heyecan ve mutluluk kadar güzel bir mide kıpırtısı ve aradığını bulmuşluğun verdiği o garip hüznün katmerlediği tattıkça sonunun olduğu hayaline kapıldığımız fakat her tadımda sonunun gelmediğini farkedişimiz kadar çocuksu mutluluk. Farkına varamadığımız yalpalayan adımlarla yürüyen, mezesi asla yanımızdan eksik etmediğimiz bir kalıp süzme beyaz peyniri andıran sırrımız olan fakir ama mutlu rakı tadında aşk sarhoşluğumuza kapılmıştık belki. Sen aşkı aradığını farketmeden sunmuştum sana yalnız yattığın odana süzen sokak lambalarından daha ümit dolu uykuları.

Sözler tutuldukça daha derin kayboluşlarımız, tek arkadaşımız uyumadan önce gözlerimizi kapattığımız ve kalp kırıklığımızın yarattığı özlemin midemizin almadığı günlük ekmeklerin bıraktığı kırıntıların oluşturduğu son karanlık. Her uykusuzluk sebebi kan çanağı gözlerden akan yaş kadar seller dolu içimiz, keşfedilmesi ölümcül riskler kadar derin okyanuslarla doluyuz. Hayatımızın ikinci kadını olan şeye bakıyoruz her gece. Anlamını bilmediğimiz fakat hayallere, gözyaşlarına, gülümsemelere, çekilmez baş ağrılarına sürükleyen karanlığımıza sarılıp uyuyoruz. Sabaha bizi sağ salim ulaştıran karanlığımı aldatıyorum seninle. Gittiğim her yer beni seri katil hükmetmiş eski sevgili nefretiyle dolu, kaprakaranlık. Kapılardan daha açık kollar var. Gözlerini aç, ben yanında olacağım.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Merhaba, ben gidiyorum.

Merhaba daha gözlerini yoğun iş haftasının merakla beklenen son gününe, Cuma gününe gözlerini açmamış ve tatlı uykusunun en güzel demlerinde olan İstanbul insanları. Merhaba yüzyıllarca onlarca medeniyeti ağırlamış gözyaşı, kan, mutluluk, ümit, hüzün kokan; ölüm ve yaşamın birleştiği hayat kokan, soframıza koyduğumuz bir büyüğü hayat arkadaşına kavuşturan balıkçı abilerimize ev olan, en sevdiğimiz şarkıların içinde dinledikçe daha çok dinleyesimizi getirip simitlere boğulan martıların seni beklerken amaçsızca sokaklarda dolaştığım gibi dolaştığı, belki bir şarkı sözünü, belki bir resim çizgisini, belki ilk belki son öpücükleri, belki küfredilen yeni bir güne açmaya zorlanan gözleri, belki yeni bir aşkı belki bitmiş bir aşkın ilk gününü, yakılan o "eşlik" sigarasını taşıyan vapurların en uzun soluklu sevgilisi zampara İstanbul Boğazı. Merhaba milyonlarca insanın hayaline eşlik etmiş, senelerdir insanlara yoldaşlık etmiş, gözü yaşlı annelerin son gözyaşını paylaşmış, hasretle bekleyen sevgilinin gülümsemesiyle denizdeki güneşle kıpırdayan Haydarpaşa. Merhaba tüten sigara dumanlarıyla kimi zaman neşeyle kimi zaman efkarla tokuşturduğumuz biralarımızın şarkısı olmuş, kaybettiklerimizi andığımız Moda Sahil’de kendimizi dalgaların arsızca ve hırsla vurduğu çerçöp kaynayan fakat yıllardır oturduğumuz kayalar kadar yosun tutmuş hissettiren, yalpalayarak attığımız adımlarda dostlarımızın sigara külü gibi uçup yuvarlandıktan sonra kimi zaman düşüp güldüğümüz kimi zaman bir kaldırım taşına oturup bir sigara daha yakıp gözyaşı olup dert döktüren Kadıköy. Merhaba bitmeyecek direnişimizde bize kucak açıp, “Artık bir evim daha var.” dedirten kimi zaman kan revan kimi zaman halaylarla dolu, tüm renkleri, tüm insanları, tüm duyguları içinde bulundurup gecenin son karanlığına kadar misafirperverliğinden ödün vermeyen, Roma İmparatorluğu konulu filmlerdeki galibiyet sonrası kutlamaları kıskandıracak alkol şelalelerinin kana kana içildiği, "İstanbul'da görülecek ilk yer." ününü senelerdir elinde tutmuş yılların eskitemediği güzelliği olan bazılarımızın ilk aşkı olan Taksim sokakları.

Günaydın güzel yurdumun istisnasız uykusuz insanlar. Günaydın İstanbul, günaydın Ankara, günaydın İzmir ve geriye kalan yazmaya hafızamın yetmediği 78 güzel şehrim, uykusuz isyankar insanlarım.

Elveda Ataköy.