“Neden?”
Her şey mükemmeldi. Güneş sanki son
kez batıyormuşçasına kızıllığında boğmuştu denizi. Tatlı bir esinti vardı
saçlarımızı dağıtan. Üstümüzde yükselen palmiye ağaçları son rötuşu yapıp
mükemmelleştiriyordu her şeyi. Her saçım bozulduğunda somurtarak söylenip,
usanmadan düzeltiyordum saçlarımı. Yanında somurtmak en büyük günahlardan biri
olmalı. Her saçını düzeltişindeki gülümseyişin gözlerimi senden alamamama sebep
oluyordu. Gözüm kazara çarpsa bile utanıp gülümsüyordun. Birandan aldığın
yudumlardan sonra rastgele olarak dudaklarını yalaman güldürüyordu beni. Tıpkı
her saçını düzeltirken olduğu gibi, her dudağını yalayışında, her gözüm
çarptığında sana biraz daha aşık oluyordum.
“Neden derken?”
“Neden terk ettin, hatırlıyo musun?”
“Teknik olarak terk etmedim seni.” dedi,
hafif alaycı bakışıyla gülümserken. Gülümseyişi ilk tanıştığımızda kurduğumuz
hayallere götürdü beni. İçinde bulunduğumuz ortamla tıpa tıp aynıydı, uzun
konuşmalar sonrası anlamsız utancımızla birbirimize bakamıyorduk. Saniyelik
kaçamak bakışlarım hafızamı seninle dolduruyordu. Saniyeler yetmedi, her
kaçamak bakış sonrası daha da özlüyordum seni. Parmaklarımı yanaklarında,
saçlarında, dudaklarında dolaştırmaya başladığımdan beri moron gibi
gülümsüyordum. Belinden kavradığım andan sonra kendime doğru çekmeme gerek
kalmamıştı. Başın omzumda, nefes alış verişini boynumda hissettikçe
doyumsuzluğum artıyordu. Saçlarımızı bozan esintiye tapar hale gelmem saniyemi
almıştı, saçlarının kokusu tüm hücrelerime işlemişti. Her zaman akışını
hissedişimde elini biraz daha sıkı tutuyordum. Saniyeler içinde parmak
boğumlarını ezberlemiştim. Arada bir sigara paketinden bir tek çıkartıp
yakıyordum. Birkaç nefes sonrası, yavaşça başınla okşuyordun omzumu. Yavaşça
dudaklarına götürüp bırakıyordum sigarayı.
İlk öpücüğümüzün en beklenmedik, en
mükemmel anlardan birini olacağını söylemiştim. Denizden oturduğumuz tarafa
doğru süzülen martıları gözlüyordum. Yan yana süzülen bir çift martı geçiyordu.
“Martılara bak.” dedim.
Kafasını kaldırıp martıları
izledikten sonra gülümseyerek gökyüzünü izlemeye koyulmuştu. Tam da tahmin
ettiğim gibi, sürpriz bir doğum günü partisi gibi. Dudaklarım dudaklarına
değdiği an iki eliyle birden tuttu. Baş parmaklarıyla sakallarımı bir kere
okşayışı yaşadığım heyecanı tarif edilemez kılıyordu. Etrafımızda bulunan tüm
varlıklar anlamlarını kaybetmişti. Koskoca dünyada sadece ikimiz varmışız gibi,
tüm dünyayı tekrardan anlamlandırabilirmişiz gibi. Bir eli usulca enseme doğru
gitti, saçlarımın arasında usulca dolaşıyordu.
“Hey! Nereye daldın böyle?”
“Dalmışım öyle.”
Anlamsız bir korku hissetmeye
başlamıştım. Sigarayı dudaklarımın arasına koyduktan sonra kafamı geriye doğru
atıp gökyüzünü izlemeye koyuldum.
“İlk tanıştığımızda kurduğumuz ilk
hayali hatırlıyo musun?” dedim kısık bir sesle.
Birden martılar kapladı gökyüzünü.
Yutkunduktan sonra kırık bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Birkaç yarım kalmış
hayale kapattım gözlerimi. Teninin kokusu doldurdu içimi, sigaramı çekti
yavaşça.
“Senin sırandı, unuttum.” dedikten
sonra saniyeler geçmeden dudaklarını hissettim dudaklarımda. Her şey yok oluyordu,
anlamsızlaşıyordu. Yavaşça eğildi kulağıma.
“Her şeyi hatırlıyorum.” diye
fısıldadı.
Gözlerimi gülümseyerek açtım, gitmişti.
Gülümsemeye devam ediyordum. Gittiğinden beri sayılı gülümsemelerimden birini
her seferinde elimden alan soruyu usulca fısıldadı sanki kulağıma. Neredeyse on
aydır kafamın içinde dönüp duran soru sesine kavuşmuştu.
“Neden terk ettin?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder