4 Haziran 2014 Çarşamba

Neden?”

Her şey mükemmeldi. Güneş sanki son kez batıyormuşçasına kızıllığında boğmuştu denizi. Tatlı bir esinti vardı saçlarımızı dağıtan. Üstümüzde yükselen palmiye ağaçları son rötuşu yapıp mükemmelleştiriyordu her şeyi. Her saçım bozulduğunda somurtarak söylenip, usanmadan düzeltiyordum saçlarımı. Yanında somurtmak en büyük günahlardan biri olmalı. Her saçını düzeltişindeki gülümseyişin gözlerimi senden alamamama sebep oluyordu. Gözüm kazara çarpsa bile utanıp gülümsüyordun. Birandan aldığın yudumlardan sonra rastgele olarak dudaklarını yalaman güldürüyordu beni. Tıpkı her saçını düzeltirken olduğu gibi, her dudağını yalayışında, her gözüm çarptığında sana biraz daha aşık oluyordum.

“Neden derken?”

“Neden terk ettin, hatırlıyo musun?”

“Teknik olarak terk etmedim seni.” dedi, hafif alaycı bakışıyla gülümserken. Gülümseyişi ilk tanıştığımızda kurduğumuz hayallere götürdü beni. İçinde bulunduğumuz ortamla tıpa tıp aynıydı, uzun konuşmalar sonrası anlamsız utancımızla birbirimize bakamıyorduk. Saniyelik kaçamak bakışlarım hafızamı seninle dolduruyordu. Saniyeler yetmedi, her kaçamak bakış sonrası daha da özlüyordum seni. Parmaklarımı yanaklarında, saçlarında, dudaklarında dolaştırmaya başladığımdan beri moron gibi gülümsüyordum. Belinden kavradığım andan sonra kendime doğru çekmeme gerek kalmamıştı. Başın omzumda, nefes alış verişini boynumda hissettikçe doyumsuzluğum artıyordu. Saçlarımızı bozan esintiye tapar hale gelmem saniyemi almıştı, saçlarının kokusu tüm hücrelerime işlemişti. Her zaman akışını hissedişimde elini biraz daha sıkı tutuyordum. Saniyeler içinde parmak boğumlarını ezberlemiştim. Arada bir sigara paketinden bir tek çıkartıp yakıyordum. Birkaç nefes sonrası, yavaşça başınla okşuyordun omzumu. Yavaşça dudaklarına götürüp bırakıyordum sigarayı.

İlk öpücüğümüzün en beklenmedik, en mükemmel anlardan birini olacağını söylemiştim. Denizden oturduğumuz tarafa doğru süzülen martıları gözlüyordum. Yan yana süzülen bir çift martı geçiyordu.

“Martılara bak.” dedim.

Kafasını kaldırıp martıları izledikten sonra gülümseyerek gökyüzünü izlemeye koyulmuştu. Tam da tahmin ettiğim gibi, sürpriz bir doğum günü partisi gibi. Dudaklarım dudaklarına değdiği an iki eliyle birden tuttu. Baş parmaklarıyla sakallarımı bir kere okşayışı yaşadığım heyecanı tarif edilemez kılıyordu. Etrafımızda bulunan tüm varlıklar anlamlarını kaybetmişti. Koskoca dünyada sadece ikimiz varmışız gibi, tüm dünyayı tekrardan anlamlandırabilirmişiz gibi. Bir eli usulca enseme doğru gitti, saçlarımın arasında usulca dolaşıyordu.

“Hey! Nereye daldın böyle?”

“Dalmışım öyle.”

Anlamsız bir korku hissetmeye başlamıştım. Sigarayı dudaklarımın arasına koyduktan sonra kafamı geriye doğru atıp gökyüzünü izlemeye koyuldum.

“İlk tanıştığımızda kurduğumuz ilk hayali hatırlıyo musun?” dedim kısık bir sesle.
Birden martılar kapladı gökyüzünü. Yutkunduktan sonra kırık bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Birkaç yarım kalmış hayale kapattım gözlerimi. Teninin kokusu doldurdu içimi, sigaramı çekti yavaşça.

“Senin sırandı, unuttum.” dedikten sonra saniyeler geçmeden dudaklarını hissettim dudaklarımda. Her şey yok oluyordu, anlamsızlaşıyordu. Yavaşça eğildi kulağıma.

“Her şeyi hatırlıyorum.” diye fısıldadı.
Gözlerimi gülümseyerek açtım, gitmişti. Gülümsemeye devam ediyordum. Gittiğinden beri sayılı gülümsemelerimden birini her seferinde elimden alan soruyu usulca fısıldadı sanki kulağıma. Neredeyse on aydır kafamın içinde dönüp duran soru sesine kavuşmuştu.

“Neden terk ettin?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder