12 Ekim 2013 Cumartesi

Aklımı soydum

Nerden başlayacağımızı bilmeyişimizin verdiği belirsizliğin, ruhlarımıza indirdiği her acımasız darbe sonrası açtığı yaralar kadar derindi bağımlılık yaratmış gülümsemelerimiz. Ruhumuzu satıyorduk sonucunda elde etmek istediğimiz içten bir gülücük için. Güldüğümüz kadar ağlıyorduk yatağımızın soğuk tarafını omurgamızın en derininde hissettiğimiz o yalnızlık kokan rüyalar sonrasında. Bilincimizin her köşesine düşen hatıralarla orantılı yıldırımlar düşüyordu ellerimize, kalbimize, hücrelerimize. Yorulmuşluğun tanımını yeniden şekillendirebilecek kadar yetenekli, bir o kadar da bıkmışlık vardı gözlerimizde. Gözlerimizle beraber bağırıyorduk acımızı. Kulaklarımızı aşındırmış, tüm hüznüne rağmen mutluluğumuzu simgeleyen ve sarılıp öleceğimize dair ant içtiğimiz melodiler, sokakta gördüğümüz bir yabancının yüzü kadar unutulmuştu. Aklımın her köşesinde sessiz ağlayışlarını bana ispiyonlayan gözyaşlarının doğurduğu melodiler vardı. Unuttuğum rüyalarımın sebebiymişsin gibi unutturuyordun bana mutsuzluğunu, hesap edemiyordun unuttururken hatırlattığını. Çekip çıkarıyordum sanki seni her seferinde bulunduğun yalnızlığın içinden, aklıma getirdiğin o yeni doğmuş bir bebeğin koktuğu saflık gibi kokan melodilerde. Çekip çıkardığım kadar yalnızlığım artıyordu, yalnızlığım kadar içiyordum.

Koklayamadığım, öpemediğim, sarılamadığım, sevişemediğim, elinden tutamadığım, kulaklarını kelimelerimle doldurmadığım, tenine dokunamadığım, gözyaşlarını silemediğim kadar içiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder