23 Temmuz 2013 Salı

Moronlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Bu kadar boş, monoton ve sıkıcı olmanızın özel bi sebebi mi var yoksa hobi olarak mı yapıyosunuz bilmiyorum ve açıkçası bana dokunmadığınız, etrafımda olmadığınız sürece sıçtığım bok etrafında dolanan bok sineğinden farksızsınız.

Sabah uyanmışsınızdır. Okulunuza, işe veya bakkala ekmek almaya gidiyorsunuzdur. Dışarıda karşınıza çıkan ilk insan büyük ihtimalle bir güvenlik görevlisidir. Bulunduğunuz sitenin girişinde, genel olarak kimin girip çıktığını önemsemeyen ve her ay düzenli olarak parasını havada kapan ve sizi -bana kalırsa- kendinden korumakla güvenli bir insan. Şimdi çıkıp da "Hepsi aynı mı lan orospu çocuğu!?" diyecek beyninden hasarlı arkadaşlar, küçükken ben değil aileniz sizi baş aşağı düşürmüş. Seversiniz veya sevmezsiniz, selam verirsiniz veya "Günaydın abi kolay gelsin." dersiniz. Hafiften bir baş eğmek bile yeterlidir. "Genelde" karşınızda muşmula suratlı, mutsuz ve göz kapaklarıyla cebelleşen bir insan görürsünüz. İstemsiz olarak "Acaba yüzü gülen bir insan var mıdır sabahın köründe?" sorusu düşer aklınıza. Bir insana güler yüzlü bir selam vermek için, hadi gülmeyi de geçtim selam veren bir insanoğlu var mı? Aynı saatte yat, aynı saatte kalk, kahvaltını yap, otobüse binmek için birkaç kişi ez, birkaç kişiyle sidik yarışına gir, aklından tatile gittiğin zaman kaç tane Rus uyruklu hatun tavlayabileceğini düşün, Twitter'da fenomen, kameraya şaklaban olabilmek için çabala... Bu kadar mı basitsiniz ben cidden anlam veremiyorum. Bu kadar basit ve monoton olmak için kaç kişi öldürdünüz bunu daha çok merak ediyorum.

Farklı giysiler içerisindeki aynı insanlar, farklı yanaklar, dudaklar, gülüşler, gözler... Sürüsünü takip eden bir dolu koyun gibi. Atatürkçüsü, sağcısı solcusu, özgürlükçüsü, kapitalisti... Siyasal düşüncenin insan kişiliğini etkilediği bir paralel evren kafasında yaşıyorsunuz maalesef. Hayatı yaşıyoruz ayağına hayat tarafından harcanıyorsunuz. "Televizyon insanı aptallaştırır, sürüye katar." gerçeği reddedilemez. Bu gerçeği kabullenip, özümseyip, twitter veya facebook bio'suna yazanlar da var tabi. Nasıl bir özümseme ben hala çözebilmiş değilim. İster inanın ister inanmayın, piyasada bulunan çoğu kitap da aynı etkiyi yapıyor.  Türünün ilk örneği olan insanlar yerine taklitçilerin saçmalıklarını okumak farkında olmadan birer zombi yaratıyor. Televizyon günah keçisi haline getiriliyor ki asıl tehlike gözden kaçıyor. Kendi yobazca düşüncelerini karşıdaki hayran kitlesine aktarmak için fırsat kollayan ve bunu başaran yazarlar umarım bunu okur.

"Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı?" sorusu bana hep amaçsız ve boş gelmiştir. Bir cevap elde edildiği zaman, o cevabın hangi amaca hizmet ettiğini düşünmeksizin  hareket etmeye devam edilir. Kendine " Çok televizyon izleyen mi, çok porno sitesi bilen mi yoksa çok egoist olan mı bilir?" sorusunu kendine sormayı akıl edemeyen milyonlara ulaşmış bir kitleyle yaşamak zorunda bırakıldık. Dünyanın neresinde olursak olalım, değişmeyecek gerçekler var maalesef. Yıkmaya korkulan tabular, zorla bir dine mensup edilmeye çalışılan evlatlar, bakireliğin kişilik ve hayat standartlarını belirlediği bir toplum içinde azınlık gruplar var. İlla fight club kurcaz dimi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder