2 Kasım 2014 Pazar

1

Düşüncelerimi toparlayamıyorum. Hayallerim, duygularım, arzularım bir olup saldırıyor düşüncelerime, beynimde tam anlamıyla bir katliam süregeliyor. Kafamı dağıtma eylemlerimse, çoğunlukla kendimden kaçmam için yarattığım mini hikaye tadında yalanlarla başlıyor. Ne kadar acınası bir durum… Ne zaman başladığını tam olarak hatırlayamıyorum fakat beynimi kemiren asıl şey, bu saçmalığın ne zaman biteceği.

            Bugün tam olarak istediğim fiziki özelliklere sahip bir kadınla, biraz da olsa konuşma fırsatım oldu. Siyah olması gereken saçları kızıldı, gözlerinin yeşili öylesine canlıydı ki, eğer bir cennet varsa, içindeki her şey o tonda olmalıydı. Dudakları ne ince, ne de kalındı. Fakat bu sıradanlığı dudaklarının göğüsleriyle olan uyumu yok ediyordu. Göğüsleri dudaklarından diriydi, öylesine mükemmel bir orantı sağlanmıştı ki bakmaktan onlara dokunmayı düşünmeye vaktim olmamıştı. Göğüslerinin arasında kalan kolyenin taşıdığı anlamı sorabilmem için kolyeye iliştirilmiş şeyi görebilmem lazımdı fakat tahmin edilebileceği gibi bir çift simetri harikası göğüs tarafından esir alınmıştı. Fit birine benziyordu. Bu düşünce aklımda kısa bir yol kat ettikten sonra t-shirt’ünün alt kısmına attığı bir düğüm düşüncemi doğrulamış oldu. Giydiği kot şortun biraz düşük belli olmasından kaynaklı, iyice belirginleşen vücut hatları usta bir ressamın fırçasından çıkmaydı. Tüm ince ayrıntılarını ezberletecek bir cazibesi vardı. Bacakları pürüzsüz, göğüsleri kadar düzgün ve simetrikti. Dudaklarını her yalayışında benimkiler biraz daha kuruyordu. Tesadüfi olarak alnından akan bir damla ter, boynundan göğüs kıvrımlarına doğru düzgün bir yol aldı. Göğüslerinin arasından sıyrılmayı başararak kasıklarına doğru yoluna emin bir şekilde devam ediyordu, ta ki o parmak uçlarıyla hafif bir müdahalede bulununcaya kadar. O damlanın aldığı yolu izlemek sanırım izlediğim çoğu şeyden binlerce kez daha güzeldi. Müdahaleden hemen sonra gözleriyle baş başa bırakmıştı beni. Kendimi kaybetmem saniye sürmedi, bir şeyler söylemezsem dudaklarına kıyma ihtimalim bile, yerimde olacak herhangi bir kimseyi tahrik etmeye yeterdi. Utancımdan kafam yavaşça yere doğru eğilirken, gözlerim bir saniyeliğine de olsa tekrardan göğüslerine takılmıştı. Saniyeler akarken bir şeyler düşündüm fakat kafamı kaldırmamla beraber kurulan ani göz teması beynimde adeta yeni bir tür katliama sebep oldu. Gülümseyişi cazibesinden dolayı mı güzel geliyordu yoksa başka bir sebebi mi vardı, artık ayırt edemiyordum.

            “Kendini tanıyor musun?” diyebildim kısık bir sesle.

            “Bilmiyorum.” Şaşırmış gibiydi. Onu bir yere davet edeceğimi sandığından mı, hayatı boyunca böyle bir soruyla karşı karşıya kalmadığından mı yoksa nasıl bir geri zekalı olduğumu düşündüğünden mi anlayamadım ilk seferinde. On beş dakika öncesine, onunla ilk konuşmamızın beş dakika öncesine dönmüştüm. Aynı metrobüs durağından yola çıkmıştık ve tahmin edilebileceği gibi oturacak yer kalmamıştı. Körüklü kısımda iki kişinin sığabileceği yer vardı. Yere yuvarlanıp insanların akşam eğlencesi olma fikri bile, ensemden şaplak yemişe çevirdiği için adımlarımı her seferinde yavaş yavaş atıyordum. Sigaramı söndürme, içimdeki dumanı üfleme, parmaklarımda çevirdiğim çakmağımı cebime koyma ve yavaş adım atma olaylarında geçirdiğim saniyeler yüzünden çoğu zaman oturma şansımı kaybetmişimdir. Yetişmeye çalıştığım(!) derslerin ilk on dakikasını sırf bu tarz şeylerden kaçırıyordum. Bir bakıma istemeden ritüelim haline gelmişti.

            Adımlarımı yavaş yavaş atarken iki veya üç defa göz göze gelmiştik. Yabancısı olmadığım fakat elimden geldiğince bastırmaya çalıştığım ‘Güzel bir kadının yanına gidiyorum.’ düşüncesi kesinlikle bilinçaltımın bir ürünüydü. Sırt çantamın sol askısını çıkartıp, çantamı yavaşça bacaklarımın arasına bıraktım. Çok kısa bir süre içinde on kilo kaybettiğimden dolayı pantolonum sürekli aşağı düşüyordu. Kilo vermenin kötü taraflarını açıkçası önceki zamanlarımda hiç düşünmemiştim. Yukarı çekip, sabit durmama rağmen metrobüsün girip çıktığı ufak çukurlar yüzünden pantolonumu tekrar tekrar çekmem gerekiyordu. Kulağımdaki kulaklığı ve yanında durduğum kadını bir anlığını unutup okkalı bir küfür mırıldandım. Telefonumu pantolonumun cebinden çıkarırken, pantolonumu tekrardan yukarı çekeceğimi hatırlamak beni anlamsız bir şekilde çileden çıkarmaya yetmişti. Saate bakmak için kafamı metrobüsün durakları gösteren ekranına çevirdiğimde gözüm ona çarpmadan edemedi.

            Başı hafif aşağı doğru eğikti, gülümsüyordu. Gözümün ona çarptığını fark ettikten kısa bir süre sonra utanıp kafamı çevirdiğimden, ilk göz çarpmasında gülüşünü izleyememiştim. Gülümseyişini gördükten sonra istemsiz olarak bir gülümseme düşmüştü ağzımın en orta yerine. Gülümsememi gördükten hemen sonra başka yöne baktı, saçlarını düzeltişinden biraz da olsa utandığını anlamıştım. Ya da öyle sanıyordum.


            Yüzümdeki gülümse zamanla silinirken, cebimden zar zor çıkardığım telefonumdan genelde kitap okurken dinlediğim şarkıları içeren çalma listesini açtım. Telefonumu dikkatli bir şekilde cebime koyduktan sonra pantolonumu, bu defa içimden küfrederek, bir kez daha düzelttim. Kafamı ona doğru kasıtlı olarak çevirip ne yaptığına baktım. Gülümsüyordu, sanki her gülümsediğinde bu olayı mükemmeliyete bir adım daha yaklaştırıyordu. Tekrardan anlamsız bir duygu kargaşası içinde kaybolurken, mesajlaştığını fark etmem zaman almıştı. Çantama eğilip yeni aldığım ve garipsemediğim bir hevesle okuduğum Yüzüklerin Efendisi serisinin ilk kitabını çıkardım. Tam doğrulurken metrobüsün yaptığı ani bir frenle yanımda bulunan, güzel gülüşlü hatunun ayaklarına devrildim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder